31 Ağustos 2009 Pazartesi

24.06.2009


Marmaris-Serçe-Symi-Datça

Marmaris'ten, Serçe'den, Symi'den, Datça'dan Selam Olsun,
Tüm Kaptanlara, Kaptanlarımıza,
Miçolara,
Denizcilere, Deniz severlere...

Yaz gelmiş, meltemler başlamış, yelkenler kelebek gibi denizlere karışmış...

Keyifli bir seyirle biz de Pazartesi öğlen Marmaris'ten "Vira Bismillah" dedik; bir baba-kız, bir baba oğul, bir Serap ve bir Deniz'le... Hedef Bozukkale: her denizci Türk delikanlısının rüyası, mangalda et.

Yalnız denizde mangalın saatini iyi ayarlamak lazım, akşam 8'den sonraya kalınırsa o eti yemek 11'den önceye nasip olmuyor. Anlaşıldığı üzere biz ne Bozukkale'ye varabildik, ne de etimizi 11'den önce yiyebildik! Fakat nefis yelken yaptık. Hava zaman zaman 20 knot'ları buldu, camadan vurduk. Serçe'ye girdiğimizde güneş batmak üzereydi.

Serçe Limanı bambaşka bir yerdir. İki yanındaki yüksek burunlar yüzünden giriş zor gözükür. İnsanın içini ürperten yüksek dağlar sudan dimdik çıkar. Kıyıdaki restoranın koya yerleştirdiği tonozlara bağlanıp kıçtan kara yaparsınız. Gün batımıyla gökyüzündeki her bir yıldızı keşfetme şansına sahip olursunuz. Hele ay da yoksa, o yıldızlar, deniz yıldızı olup suyu parlatırlar. İşte böyle bir manzarada her zamanki gibi tek Türkler olarak kıyıda mangalımızı yaptık, yabancılar restorandan dönerken yemeğe başladık. Tüm yol yorgunluğuna rağmen çayımızı kayan yıldızların eşliğinde içtik. Sevdiklerimizin kulaklarını çınlattık, onların da bu güzelliği yaşayabilmelerini diledik.


Sabah yolumuz uzun olduğu için 8'de kalkıp pırıl pırıl suya kendimizi attık. Keyifle yüzerken çıplak Almanları fark edip, ne me lazım deyip, teknemize kaçtık :-)) Yolluklarımızı hazırlayıp yola koyulduk. Hedef öğlene Symi'de olmak. Önceleri kolayımıza esen rüzgarla yelken yaptık. Adaya yaklaştıkça rüzgar iyice kesti, bir de şu Yunanlılar Poseidon'dan bahsetmezler mi!!! Şanlı Yunan bayrağını her zamanki gibi tersten toka ederek kaçak olarak limana giriş yaptık. Maalesef pek tekne olmadığı için şansımızı zorlamadan şöyle bir bakınıp adadan çıktık.

Avrupa Birliği 2 milyon Euro'cuğu bu adaların restorasyonu için verivermiş. Fena da etmemiş hani. Sarı tonlarında küçük küçük yapılar, begonviller, sardunyalar, rengarenk balıkçı tekneleri... Ada halkının kazancı teknecilerden olduğu için her türlü kolaylığı sağlıyorlar. Ancak bizdeki bayrak Türk olunca vizesiz girmemekte fayda olduğunu düşünüyoruz. Fazla bir esprisi olmasa da çimçim karidesi, minik ahtapotları, avuç içi kadar midye dolmaları adada bir gece geçirmeyi hakediyor! Biz paramızı Datça'da harcamaya kararlıyız :-))

Hava sakin olunca makarnamızı da seyir halinde yapmaya karar veriyoruz. Yanına biraz ton balığı, biraz yoğurt, bol sıvı, fonda da müzik.. Ooooh değmeyin keyfimize :-))

Saat 4 civarı Datça Limanına giriş yaptık, demirimizi attık. İyi ki de erkence girmişiz, bizim arkamızdan 2 gulet, 1 motor yat, 3 de yelkenli gelince limanda tek yer kalmadı. Limanın iç tarafında küçük tekneler, dışına doğru da bizler barınabiliyoruz. Bağlanma ücretli, bizden 40 TL aldılar. Elektrik ve su için 10 Lira ilave alıyorlar, ama her Türk genci gibi biz de pazarlıkla 40'a hepsini aldık :-)) Hava çok sıcak olduğu için brandamızı gerip gölgede sohbet ettik. Gün batımıyla şehri dolaşmaya çıktık.

Upuzuuuun bir sahil yolu. Midye tavacılar, dondurmacılar, restoranlar, incik boncukçular, kendilerini sokağa atmış, günün sıcağını atmaya çalışan yerliler ve turistler... Keyifli, sakin bir kıyı kasabası... Bira-midye dolma ikilisinin ardından kıyıda bulduğumuz araba restoranda ekmek arası mezgitle gecemizi tamamladık.

Bu esnada tam kameralık bir an da yaşadık. Limanda yabancıların havuzluğunda oturduğu bir yelkenli tekne, kıyıda pala bıyıklı göbekli bir Türk. Amca ellerini arkada birleştirmiş karadan denizdeki yabancı tekneye bakıyor! İşte Türk gerçeği dedirten bir an...

Sabah ilk iş rıhtımın hemen yanındaki plajda denize girdik, serinledik. Fırından taze taze çıkmış peynirli ve zeytinli poğaçalarımızı yedik, çayımızı içtik, kahvemize eşlik eden frigolamızın tadını çıkardık, seyrimize hazırlandık. Şu sıralar apazdan aldığımız rüzgarla Selimiye'ye doğru yol alıyoruz.

Her gün bir kaptan, iki mutfak ve 3 güverte sorumlusu ile hem çalışıyor, hem tatil yapıyoruz.

Hisarönü Körfezi'nden yaptığımız yayınımıza şimdilik son veriyoruz.

Hoşçakalın...



Hiç yorum yok: