26 Temmuz 2010 Pazartesi

22 Temmuz 2010


Ekincik-Dalyan

Hakikaten Çatal Adalar ve Kızıl Ada geçişlerinde yer yer 35 esti. Hatta yabancı ekiplerden kurulu iki tekneyle yarış bile yaptık! Ancak kısa sürdü. Rüzgar kesilince üçümüzde kalıverdik. Arkadan aldığımız için de haliyle kavrulduk. Allah'tan son 10 mil yine güzel rüzgar bulup keyifli bir seyir yapabildik. Ekincik'e geldiğimizde havanın iyice ısındığını farkettik. İlk iş brandamızı germek oldu. Denize girip biraz serinleyelim dedik, ama neredeyse havayla aynı sıcaklıkta olduğunu farkettik. Hiçbir şey serinletmiyor. Heyecanla geceyi bekliyoruz, belki biraz esinti çıkar rahatlarız diye...

Başlıyoruz Ekincik hikayeleri anlatmaya, duyduklarımızı... Rahmetli Özal'ın ilk döneminde Ekincik ahalisi tüm oyları ona vermiş. Bir tek fire çıkmamış. Özal da haliyle merak edip araştırmış, köyü ziyarete gelmiş. "Ne istiyorsunuz benden" diye sorunca "yol" demiş halk. 1 ay içerisinde de Ekincik Köyü yoluna kavuşmuş.

Güneyli rüzgarlara ve Karayel'e kapalı olan Ekincik My Marina vakti zamanında maden iskelesiymiş. 1986 yılında Dalyanlı mimar İrfan Bey tarafından yol, su, elektrik bulunmazken denizden teknelerle malzeme taşınarak inşa edilmiş. 65-70 tekne kapasiteli butik marina kıvamındaki tesiste teknelere elektrik ve su hizmeti veriliyor. Küçük de bir marketi bulunan mekanda yemek yemezseniz bağlanma ücreti alınıyor. Restoran demişken, sakın öyle bizim kıyılardaki mekanları düşünmeyiniz. Prenses Caroline, Prenses Margareth, Dustin Hoffman, Uma Thurman ve Sting gibi birçok ünlüyü ağırlamış, çam ve zeytin ağaçları arasında kaybolan, deniz ve tekne temalı aksesuarlarla döşenmiş, son derece lüks bir mekandan bahsediyoruz. Mönü deniz ürünleri ağırlıklı, beyaz ve kırmızı et mevcut. Biraz tuzluca bilesiniz! Tesisin dört bir yanındaki ufak ayrıntılar insanı hayran bırakıyor. Her yer, her eşya buram buram deniz/denizcilik kokuyor. Hatta sırıtabilecek eşyalar keten kumaşlara sarılarak değerlendirilmiş.

Madem bağlanmak paralı, bari karnımızı doyuralım dedik. Restorana çıktık, tuzda lagos siparişimizi verdik, beklemeye geçtik. Sıcak falan ama, yemekten de geri kalmıyoruz gördüğünüz üzere! Kan ter içerisinde balığımızı yedikten sonra yüzen evimize geri döndük. Evet rüzgar çıkmıştı ama serinletmiyordu. Bilakis canımıza okuyordu, sanki fırın kapağı açılmış, biz de karşısında hipnotize olmuşuz! Gece uzun olacak, o belli. Havuzluk minderlerini, yastıkları hazırladık. Erken kalkan/yatan dışarıyı kapar! Dakikalar saatleri kovaladı. Yok, en ufak bir serinleme yok. Tüm teknelerden "of pof" sesleri yükseliyor. Kimi güvertede, kimi havuzlukta bir o yana, bir bu yana dört dönüyor. Dayanamayan hooop suya...

Zor geçen bir gecenin ardından Dalyan'a gitmek üzere Ekincik Kooperatif'ten gelen mavi renkli, kırmızı bayraklı, içi halı kaplı, pancar motor teknemize bindik. Hava yine çok sıcak. Artık alışmak lazım. İnsanoğlu işte kış gelir "ay çok soğuk, yaz gelsin"; yaz gelir "ay çok sıcak, kış gelsin". Hani sıcaklar gecikti mi ona da ayrı söylenir "yaz gelmeyecek galiba!".

Önce delikli kayayı ziyaret ediyoruz, Delik Ada'nın yanından geçerek İztuzu'nda deniz molası veriyoruz. Dalyan turlarında, İztuzu molası genelde sona bırakılır. Bizim tavsiyemiz, önce denize girilmesi. Böylece hem serin serin geziyor, hem rüzgar çıkmadan keyif yapabiliyorsunuz. Yalnız akıntıya dikkat! Kimi zaman deltadan denize, kimi zamansa denizden içeriye doğrudur akıntı. Biz koca çocuklar burnun bir yakasında kendimizi bırakıyor, diğer yakasında buluveriyoruz kendimizi. Pek eğlenceli oluyor akıntıyla oynamak. Hemen akabinde delta turu başlıyor. Sazlıkların arasında dolaşan mavi tenteler, kırmızı bayraklar sarı-yeşil ortamı şenlendiriyor renk cümbüşleriyle. Sırada çamur banyosu var. 1988'de yine İrfan Bey tarafından satın alınan araziye "çamur banyosu tesisi" kurulmuş. Giriş kişi başı 4 TL. Havuzda her yerinize çamur sürüp kurumaya bırakıyorsunuz. Yıkandıktan sonra bir de kükürtlü su havuzuna girdiniz mi yeniden doğmuş gibi oluyorsunuz. Tabi dayanabilene! Çamurun şifalı olduğu, cildi parlattığı, lekeleri yok ettiği söyleniyor. Valla ben bir etkisini görmedim, Benhür ise gençliğini çamura bağlıyor!!!







Çamur Banyosu'ndan sonra dilerseniz göle kadar uzanıp geri dönebilirsiniz. Karnınız çok acıktıysa sağlı sollu gördüğünüz restoranlardan birinde yemek yiyebilir, merkezden hediyelik alışverişi yapabilirsiniz. Bizim tercihimiz İztuzu'na geri dönüp mavi yengeç yiyerek balıkçıların kaplumbağa şovunu izlemek.











Tüm bu yazdıklarımı gerçekleştirdikten sonra yüzen evimize geri dönüşe başladık. Lakin hafiften dalga çıkmış. Yandan alsak çevirecek, dövüyor dalgalar pata küte bizim mavişi! Alışmışız yüksek bordalı, salmalı teknelere, bu ise suya pek bir yakın. Arada giriyor içeri serin sular. Sallan yuvarlan kavuştuk Şahbaz'a. Hava sanki bir nebze daha iyi. Açık hava çarpmış (!), yorulmuşuz.

Artık dönüşteyiz. Rota Göbün, 30 mil kadar mesafemiz var. Tahminler "rüzgarsız günler" gösteriyor...

Yine sıcak, yine sıcak...


21 Temmuz 2010


Bozukkale

Sevgili Kaptanlarım,

Beyi teknede bıraktım, yazlığa kaçtım. Yok yok dağa çıkmadım, yine deniz kenarındayım. Hatta Bodrum'da başka bir tekneyle bile kaçamak yapmışlığım var, çaktırmayın! Geçtiğimiz hafta yaşadığımız kavurucu sıcaklar neticesinde baktım ekip de biraz kalabalık "hadi size iyi seyirler" deyiverdim. Barometre Cuma sabahı 1003'lere kadar indi. Rutubet aldı başını gitti. Ama bu haftabaşı itibariyle az da olsa sıcaklıklar düştü.

Biraz da yol bilgisi verip kaldığım yerden devam edeyim. Fethiye-Bodrum, Bodrum-Kuşadası karayollarının neredeyse tamamında asfalt, bölünmüş yol ve genişletme çalışmaları devam ediyor. Kamyonlara dikkat, pat diye sola kırabiliyorlar! Lütfen sakin ve temkinli yol alınız.
Nerede kalmıştık? 12 Temmuz Pazartesi akşamüzeri Bozukkale, Ali Baba'nın iskelesine bağlanmıştık.

Bizim arkamızdan sıra sıra giriş yapan teknelerle iskele 1 saat içerisinde doldu, kala kala tek bir tonoz kaldı. Ona da akşam saatlerinde bir motoyat bağlanmak isteyince olan oldu! Amaçları ittire kaktıra teknelerini o daracık yere sığdırmak. Mekan sahibi ısrarcı, ellerini oğuşturuyor! Haliyle boşluğun iki yanındaki yelkenli sahipleri itiraz ediyor. Olurdu olmazdı derken, "o gelirse biz ayrılırız" tehditleri savrulunca çareyi isklenin en başındaki tekneyi o tonoza çekmekte buldular.
Gördüğünüz üzere bizlerin yegane eğlencesi bu gibi durumlar oluyor. Kim nasıl yanaşmış, hangi marka tekneler gelmiş, eşler nasıl fırça atmış, tekne donanımları, charter firmaları... Değişen ekipler sayesinde bilgi sahibi oluyoruz ama onlardan da sadece şehit haberleri alıyoruz!

Bozukkale'nin suyu bir başka, Değerli Kaptanlarım, berraklığı muhteşem! Hani girmeyeni döverler cinsinden. Bizde dövünmeyelim diye o buz gibi sulara attık kendimizi... Hatta hızımızı alamadık su altı çekimleri bile yaptık! Isınmak için de tepelere tırmanıp kaleyi fethettik. Surlara çıktığımızda bir de baktık ki fotoğraf çekimi yapılıyor. Beyaz bikinisiyle bir İtalyan güzeli Türk bayrağının altında poz veriyor. Acaba biz de birkaç poz çekip paylaşsak mı dedik ama sonra vazgeçtik, neme lazım yuva yıkmayalım durup dururken :-))
Gelelim Bozukkale, nam-ı diğer Loryma'nın tarihine... Doğal bir liman olan Bozukkale, Atina Gemileri tarafından sığınak olarak kullanılmış. M.Ö. 395 yılında Atinalı kumandan Canon, Cnidus (Knidos) savaşı öncesi gemileri burada toplamış. Yine M.Ö. 305 yılında Antigonus’un oğlu Demetrius, Rodos’a yaptığı saldırının hazırlıkları için Loryma limanını seçmiş. Rodoslular Döneminden kalma savunma amaçlı Loryma Kalesi günümüze gelen en sağlam yapı olarak belirtiliyor. Kale, tonlarca ağırlıkta taş bloklarla örülmüş. O taşlar üzerinde yürüyüp manzara karşısında hayran kalmamak mümkün değil!
Restoranda mezeler için açık büfe hazırlanıyor. Böylece dilediğinizden, istediğiniz kadar yeme şansına sahip olabiliyorsunuz. Denizden ne tutulmuşsa o balığı yiyorsunuz, gerçi çiftlik de bulunduruyorlar ama pek de vermek istemiyorlar. Balık sevmeyenlere tavuk ve et çeşitleri de mevcut.
Ertesi sabah nispeten erkence bir saatte kalkıp kahvaltımızı yaptık. Tam çıkış hazırlıkları yaparken dahiyane Türk kızlarını gördük: Kayıklarıyla yemeni ve peştemal satışları yapan genç kızlar, rüzgarı arkalarına almış, ayakta durmuş, ellerine aldıkları peştemali yelken yapmış bize doğru geliyorlar! Sıra sıra süzülen kayıkların manzarasıdan o kadar etkilendik ki makinayı alıp fotoğrafları çekmek aklımıza dahi gelmedi. Artık bir dahaki sefere...
Hedef, 35 mil uzaklıktaki Ekincik My Marina... Rüzgar Marmaris civarında 30-35 knot yapacak gibi gözüküyor, ancak batıdan estiği için arkamıza alıp keyifli bir seyir yapmayı planlıyorduk...

12 Temmuz 2010


Fethiye-Kumlubük-Bozukkale


36º 40’ 20’’ N, 28º 12’ 15’’E koordinatlarından sevgiler Kaptanlarım...

Saat 12:00 sularında Kumlubük Hollandalı Ahmet'in iskelesinden "vira bismillah" dedik. Hedef Bozukkale, rota Kadırga Burnu'nu döndükten sonra 230º. Rüzgar yok denecek kadar az. Motor seyri ile ortalama 6 knot hız yapıyoruz. Hava sıcaklığı gölgede 32 derece.

Dün sabah 07:00'de gözlerimizi sıcak bir Fethiye sabahına açıp 08:00'de halatları topladık. Yaklaşık 8 saatlik seyrin sonucunda Marmaris, Kumlubük'e vardık. Öğle saatlerine kadar motor, sonrasında 18-19 knot rüzgar ile tatlı tatlı orsa seyri yaptık. Bu kadar teknik bilgiden sonra artık dedikodu yapabiliriz :-))

Hollandalı'nın yerine yaklaştıkça iskelede bir yoğunluk farkediyoruz. Gözlerimiz yelken direği arıyor ama nerdeeee! Sadece beyaz bir parlaklık... Restoranı arıyoruz "çok kalabalık ama birkaç saate boşalır" diyorlar. Tam o esnada arkamızda bir başka "büyük beyaz"! "Aman bari buna izin vermeyelim". İskeleye iyice yaklaşıyoruz. Tüm iskele dizi dizi "büyük beyaz" motoryatlarla dolmuş, etrafta ise demir atmış guletler... Kalan tek tonozu işaret ediyorlar. O da olmasa Çiftlik'e dümen tutacağız zaten. Verdik tornistanı. Ama o da ne? Düüüüt... Acı acı çalan bir korna... Meğer arkamızdan gelen motoryat da aynı tonoza meğletmiş. "Yok artık"! Biraz el kol işareti, biraz çatılan kaşlar, kaptık tonozu! Kolay mı benden tonoz çalmak?

Güzelce yanaştık. Hava sıcak mı sıcak, yaprak kımıldamıyor. İskelede bizden başka bir yelkenli daha var, onlar da yabancı. Geri kalan tüm tekneler Türklere ait motoryatlar. Bu yıl gözle görülür bir şekilde Türklerin motoryata kaydığını farkettik. Atladım tekneden etrafı kolaçan etmeye. Amaniiiin düştüm mü sosyetenin içine! Sağdan soldan geçen hatunlarda boy zaten 1.70, üstüne de karış topuklu espadriller, bendeyse boy 1.60 ayakta timberland. Vücutlar yanık, hiç iz yok, ben de tüm kıyafetlerden enstantaneler. Saçlar meçli, benimkiler erkek traşlı; tırnaklar boyalı, bende yok; bikini üzeri pareolar, ben de.... Allah Allah başka bir yere mi geldik biz? Meğer Marmaris esnafı pazar günlerini böyle değerlendiriyormuş. Akşam 6'dan sonra yabancı yelkenliler ve bizden başka kimse kalmadı.

Ben size rüzgar yok mu demiştim? Şu an Kızıl Ada iskelemizde ve rüzgar 35 esiyor. Güya bugün sakin geçecekti. Yarın sert olacakmış, bakalım kaçı göreceğiz?

İki haftadır "yan gel yat kaptanlığı" yapıp Göcek'te sakin sakin yatıyordum. İyi oldu, pasımız gidiyor!

Rüzgarınız kolayına olsun...




























4 Temmuz 2010


Göcek'ten Selamlar

Sevgili Kaptanlarım,

Uzun zaman oldu yazmayalı. Çok değişiklik yok. Yeni hayatımıza, yeni teknemize alışmaya çalışıyoruz. Baharı Ankara'da, yazı Göcek koylarında geçiriyoruz.


Son 10 gündür Fethiye, Turunçpınarı, Göbün, Taşyaka koy koy dolaşıyoruz. Yağmurlu günlerde ayrıldık Ankara'dan. İçimiz ısındı buralarda. Denizin üstünde sadece üç tekne inanılmaz dingin bir havada, Sarsala koyundayız bugün. O kadar güzel, o kadar dinlendirici ki ekibimizle ayrılamadık buradan.

Sıra sıra dağlar... Pırıl pırıl deniz... Kah rüzgarı arayan yelkenliler, kah balıkları kovalayan dingiler... Fonda cırcır böcekleri, doğayla başbaşayız.

Yüzümüzde gülümseme, denize bakıyor, şükrediyoruz. Mutluyuz öğrencilerimiz kiraladıkları teknelerle kıyılarımızı dolaşıyor. Rehavete o kadar alıştık ki anlatamadım sizlere Lindos'u Rodos'u... Yakındır ama, bekleyiniz! Maceralar daha yeni başlıyor.

Gecikmeli de olsa 1 Temmuz Kabotaj Bayramınız kutlu olsun...

Sevgilerimizle...

5 Mayıs 2010


Bahar Geldi


Sevgili Kaptanlarım, Sevgili Denizciler,


Artık bahar geldi değil mi? Ankara'da bile her yer yeşermiş, erguvanlar açmış, menekşeler etrafı şenlendirmişken düşünün Fethiye'yi, Göcek'i, Marmaris'i, Bodrum'u...






















Nasıl tasvir etsem bilemiyorum ki... Akşam saatleriydi, Torosların tepesinde kar, eteklerinde yeşil, yol kenarlarında ise sarısından kırmızısına rüzgarda dans eden çiçekler... Hava tertemiz, ılık mı ılık, hani derler ya limonata gibi, işte aynen öyle. Deniz mi? Ah o her daim güzel.. Yenilenmiş, kar suları ile biraz soğumuş, dingin, durgun...















Bahar bir başka güzel memleketimizde, deniz bir başka...













Koylar denizciler için hazırlanmış, tekneler gözlenir olmuş. İskeleler onarılmış, tonozlar yenilenmiş, çiçekler ekilmiş, karabidalar avlanmış, kafeslere konmuş.

23 Nisan'a kadar genelde iskelelerde bir başımıza bu güzelliklerin tadını çıkarırken, 23 Nisan tatiliyle tekne sayısı az da olsa arttı. 10 gün boyunca 3 ayrı ekiple, 3 ayrı rota çizdik, Fethiye-Göcek arasında yelken yapmayı yeğledik. Denize de girdik, kalamar da avladık, yunusların arasına da daldık. Ama en keyiflisi Kelebekler Vadisi'nde denize girdikten sonra geceye kalmak pahasına tesisi olmayan Yavansu'ya gidip mangal yakıp, ateşe nazır şarkılar söyledik. Tüm ekip üyelerimizi candan selamlarız.













Geçtiğimiz haftasonu ise gurur duyduk, çok daha mutlu olduk. Öğrencilerimizden oluşan 4 ayrı tekne Fethiye ve Göcek'ten çıkış yaparak tek başlarına seyirlerini gerçekleştirdi. Üstelik biz Ankara'dayken :-)) İnanın okumayı söken öğrencisini seyreden öğretmen gibi sevinçliydi Benhür! Daha nice denizcilere diyelim!


Sevgilerimizle...