Ziyaret kısa sürmeliymiş deyip kendi teknemize geçtik ve hafif rüzgarda keyifli bir yelken seyri ile “Yedi Adalar”a doğru yola koyulduk. Sadun Üstad “çam ormanları ile kaplı güney sahilleri önünde dört ada, kıyı ile aralarında, 2 milden geniş, koca bir körfez oluşturur. Bunun içinde yer alan, her havada barınılacak sayısız koyda, birçok yat, birbirini rahatsız etmeden kalabilir” şeklinde bahseder Yedi Adalar’dan. Hakikaten de birçoğu teknelerce işgal edilmiş küçük küçük bir çok koy. Orası burası derken, tam bir yeri gözümüze kestirmişken bizim kaptanın gözlükleri bağlı bir teknedeki çıplakları görmesin mi? Hayır biz de bakıyoruz ama niye görmüyoruz ki??? Tabi vazgeçtik oradan da. Ümidimizi kesmişken bize göre tek teknelik bir koy bulup kayalara bağlanıverdik. Aman ne de keyifli oluyormuş koyu kapatmak! Biraz deniz, biraz yemek, derken vakit yine geçivermiş.
Aldık demirimizi düştük yine yollara.. Akşama Löngöz’de mangal var! Gökova muhteşem bir yer. Sanki sonu gelmeyecek bir koridorda yol alıyorsunuz. Girip çıktığınız her koy ya da her bük kendi içinde de koylara bölünüyor. Karaağaç Limanı, Küfre Koyu, Teke Burnu ve Hırsız Liman, Löngöz Koyu’na, diğer adıyla Kargılıbük’e varıncaya kadar durmadan uğradığımız, girip de görmemezlik edemediğimiz diğer yerlerdi. Ah bir de uçağımız olaydı da o güzellikleri yukarıdan görüntüleyebilseydik!


Soğanlı, domatesli koca bir salata, yoğurt, ezme daha ne olsun derken, bir de baktık ki bizim beyler mangalı unutmuş, kafa kafaya vermiş hararetli bir çalışma içerisindeler. Bağlamışlar tekneye bir halat, diğer ucu sahilde, o halata da botu, etler piştikçe biz tekneden çekiyoruz botu, boşalınca onlar kıyıdan! Guletteki İngilizler hayretler içerisinde bizi seyrediyor ve hatta dinliyorlar. Çünkü o sessizlikte bir bizden ses geliyor. “Kaptanım tavuk yeter, biraz da sucuk attırıver”, “Ooo Zeki Müren mi çalıyor, hem de Gökyüzünde Yalnız Gezen Yıldızlar, açın sesini biraz daha”…

