13 Nisan 2012 Cuma

İlkbahar, Yaz, Sonbahar, Yaz (III)


Ankara-Phuket Deniz Hattı

Yeni adalar, yeni yerler, yeni tecrübeler… İkinci ekibimiz Cumartesi öğle saatlerinde Ao Po Grand Marina’ya intikal ediyor. Biraz daha tecrübeliyiz ama heyecan da, telaş da yerinde!
Taksiyle alışverişimizi yapıp tekneye yerleştikten sonra kısa bir rota çalışması yapıyoruz. Ortak karar önce kuzeye lagünleri görmeye, sonra güneye ıssız plajlar keşfetmeye.

Niyetimiz vakitlice hareket edip Ko Phanak’ın kuzey batısında bulunan lagünü görebilmek (8° 11.45K, 98° 29.10D). Bu adanın en büyük özelliği yaklaşık 50 metrelik bir mağara geçişi ile lagüne giriliyor olması. Yalnız med-cezire dikkat etmek gerekiyor, aksi takdirde sular yükselir, lagünün içinde mahsur kalabilirsiniz.
Öğle saatlerinde 5 metreye demirimizi atıyoruz. Yalnız değiliz! “Sea Kayak”larla turistleri gezdiren bir tekne sancağımıza demir atmış. Kanomuz olmadığı için heyecan ve aceleyle botumuzu indiriyor, 8 kişi sığışıyoruz. Sular iyice yükselmiş. Mağaranın girişine kadar motorla ilerliyoruz. Sonra küreklere yükleniyoruz. Artık mağaradayız. Kanocuların biri giriyor, biri çıkıyor. Adamlar o kadar hızlı ki bizim kürekçiler utanıyor! Gün ışığı kaybolunca “haydi fenerler” diyoruz. Diyoruz ama kimse yanına fener almamış. Cep telefonlarının cılız ışıklarıyla yönümüzü tayin etmeye çalışıyoruz. Akıntıyla birlikte hızla ilerlerken ışığı fark ediyoruz, ama vardığımızda geçişin kapanmak üzere olduğunu görüyoruz. Bu sefer de mağarada mahsur kalmamak için akıntıya karşı hızla kürek çekmeye çalışıyoruz. Ama nafile! “Benhür atla çek bizi” diyor, gülüşmelere sebep oluyorum. Ali Bey daha fazla dayanamayıp basıyor motora. Zor da olsa atıyoruz kendimizi dışarıya. Meğer mağaranın içerisinde çok sayıda yarasa yaşıyormuş! Biraz üzgün yola devam ediyoruz.
Denizin ortasında yükselen kaya parçalarının arasından büyülenmiş bir şekilde bir sonraki durağımıza ilerliyoruz. Bir önceki haftanın aksine hiç rüzgar yok, hava sıcak ama bunaltmıyor. Su çekildiğinde 1 metreye kadar düşen denizde rahatça ilerliyoruz. 8° 11.90K, 98°38.00D koordinatlarındaki Koh Kudu Yai ile hemen yanı başındaki kayalık arasına 7 metreye demirimizi atıyoruz. Girilecek herhangi bir mağara söz konusu olmadığından bota atlayıp tüm ada çevresinde tura başlıyoruz. İlk durak Adanın güneyindeki lagün. Suyun içinden yükselen ağaçlar, kendilerini göremediğimiz ama seslerini duyduğumuz maymunlar, tepemizde uçuşan kartallar ile tropik adayı iliklerimize kadar hissediyoruz. Adanın kuzeyindeki lagün ise maymun ve kartalların dışında “monitor lizzard, hornbills ve kingfisher” gibi ülkemizde pek rastlamadığımız yabani hayvanlara da ev sahipliği yapıyormuş. Haliyle biraz meraklı, biraz endişeli bakışlarla suyun çekildiği saatlerde lagünün içinde ilerliyoruz. Güneydekine göre çok daha büyük bir lagün. Kıyıya yakın bir yerde bottan inip hayvanları aramaya başlıyoruz. Ne yazık ki hiçbirini göremiyoruz. Deniz iyice çekilince lagün kumdan bir adaya dönüşüyor.
Ada turumuzu tamamlayıp teknemize geri dönüyoruz. Gece Krabi bölgesinde Sheraton Oteli’nin de yer aldığı Ao Nang’a demir atıyoruz (8° 01.55K, 98°49.10D). Akıntı çok şiddetli, rüzgarı yeniyor. Denize girmek isteyenlere bir ucu tekneye bağlı olan at nalı can simidini veriyor, gözetlemeye başlıyoruz. Ne me lazım bu akıntıda şaka olmaz. Akşam saatlerinde Sheraton Oteli’nin önüne botumuzla yanaşıyoruz. Sahile kurulmuş restoran çok etkileyici, bir de ateş gösterileri yapan Thai’lileri görünce keyfimiz biraz daha artıyor.
Sakin ve sıcak bir gecenin ardından 7°58.60K, 98°48.85D koordinatlarındaki “Chicken Island” diye de adlandırılan Koh Dam Hok’ta kısa bir mola veriyoruz. Birbirinden bağımsız iki ada düşünün. Sonra birden sular çekiliyor ve bu iki ada bir kum bankıyla tek bir adaya dönüşüyor. Nefis, pırıl pırıl bir deniz. Girmeye doyamıyoruz. Lakin vakit kısıtlı. Phi Phi Adalarından önce bir durağımız daha var: Ko Mai Phai (7°48.55K, 98°48.00D). 7-8 metreye mercan kayalığına da dikkat ederek demirimizi atıyoruz. Şnorkel için iyi noktalardan biri daha ama akıntıya burada da dikkat etmek gerekiyor. Teknenin motoru susar susmaz kimseyi teknede tutamıyoruz! İyi bir mola noktası.
Phi Phi Don’a geldiğimizde bu sefer Lohdalum yerine balıkçıdan tutun da tur teknelerine kadar tüm deniz araçlarının yanaştığı Ton Sai koyuna demir atıyoruz. Ana baba günü, her yer tekne dolu. Tek gövdeliler, çift gövdeliler, sürat tekneleri, balıkçılar… Tekneden ayrılmaya gönlümüz el vermiyor. Bir yandan gün batımı, diğer yandan Bedia Akartürk, basıyor ekibi bir efkar, kuruluyor hemen çilingir sofrası. Ekip mutlu, biz mutlu…
Ertesi sabah biraz daha güneye inmeye niyetleniyoruz. Yaklaşık 30 mil mesafedeki Racha Noi Adasına dümen tutuyoruz (7°29.65K, 98°19.00D). Hava yine sakin, yine sıcak. Adaya ne zaman vardık, nasıl demir attık farkında değiliz. Resmen büyülendik. Alabildiğine ıssız, ama alabildiğine renkli bir dünya. Maskelerle yüzerken seyrettiğimiz papağanlar, palyaçolar, melekler teknenin etrafında sanki bizleri selamlıyorlar. Dalmaya ne hacet! Bir süre ağzımız açık güzellikleri seyrediyoruz, kendimize geldiğimizde ise bir bakıyoruz suyun içindeyiz. Berrak, pırıl pırıl, muhteşem bir deniz. Yer yer mercan kayalıkları ve etrafında dolaşan balıklar. Biraz soluklanmak için kıyıya çıkıyor, atıveriyoruz kendimizi bembeyaz kumlara. Kimsecikler yok, sadece ada sahipleri olan yabani hayvanlar ve biz. Hemen hayaller kurulmaya başlıyor: “Şuraya bir kulübe koysak, iki şezlong atsak…”
Doyamıyoruz ne kumsalına, ne denizine ama gece konaklamak için uygun değil, mecburen vedalaşıyor ve ağabeyi olan Koh Racha Yai’ye doğru ilerliyoruz. Henüz demir almışken pruvamızda metrelik bir kılıç balığı atlıyor. Tam onu yakalayalım derken sancaktan bize doğru gelen yunusları görüyoruz. Elimde makine bir o yana bir bu yana koştururken suya bir bakış atıyor ve “yok artık” diyorum: dev bir manta! İnsanlar para ödeyip bir manta görebilmek için çeşitli dalışlar yaparken bizim yanımızdan salına salına geçiyor.
Koh Racha Yai’ye vardığımızda muhteşem bir resort’la karşılaşıyoruz. Her akşam olduğu gibi bu akşamda bir tarafta keyifle gönderdiğimiz güneş, diğer tarafta sevinçle karşıladığımız ay, karşımızda türkuaz denize eşlik eden beyaz kumsal, yeşil orman. Günün tadına doyum olmuyor! Phuket her yeni gün bize başka bir sürpriz sunuyor. Koyda gördüğümüz yüzer tonozlardan birine bağlanıyoruz. Biliyoruz ki yarın sabah birileri gelip bizi uyaracak “o şamandıra bize ait, lütfen boşaltınız” diyecek.
Günler bir bir geçerken dönüş günü yaklaşıyor. Artık son durağımız bizim Hamza’nın yeri. Eh bu ekibi de tanıştırmamız lazım. Yaklaşık 25 deniz mili mesafemiz var. Acelemiz yok. Ancak tahmin ettiğimiz üzere sabah tonozu boşaltma emri geliyor. Kahvaltımızı yapıp, denize girip seyir hazırlığımızı yapıyor ve Ko Yao Yai’ye dümen tutuyoruz. En sonunda rüzgarı da yakalıyor ve yelken seyrine geçiyoruz.
Dönüşün verdiği durgunluğu Hamza’nın yerinde ekibimizden Ali Bey’in hazırladığı çeşit çeşit kokteyllerle üzerimizden atıyoruz. Ko Yao Yai’de birlikte çekilen fotoğraflar, yenen yemekler, yaptırılan masajlar ile geçirdiğimiz son gün ile ayrılık gelip çatıyor.
Ao Po Grand Marina’ya dönüş sessiz, sakin. Kimi çanta hazırlığına erken başlıyor, kimi güneşin altına son bir kez daha yatıyor. Dümen suyumuzda bıraktığımız miller, keyif hanemizi biraz daha zenginleştiriyor. Phuket gönlümüzde hoş bir yer ediniyor.
İki ekibimize de bizimle geldikleri ve bu keyfi paylaştıkları için teşekkür ediyor, bir başka seyirde görüşebilmek ümidiyle hoşçakalınız diyoruz.
(Ocak-Şubat 2011)

Hiç yorum yok: