31 Ağustos 2009 Pazartesi

03.07.2009


Symi'den Selamlar














Symi'den Selamlar...

Cumartesi tekneye yerleşen ekibimizle Ekincik, Serçe Limanı, Bencik, Selimiye, Hisarönü derken bu akşamüzeri kaçak olarak Symi adasına giriş yaptık. Henüz yakalanmadık. Bağlandık, dolaştık, Afgan garson Celil'in ikramı soğuk kahvelerimizi içtik, çimçim karidesle ızgara ahtapotlarımızı yiyip teknemize geri döndük. Birazdan yeniden çıkıp dolaşacağız. Azimliyiz, bakalım sonumuz ne olacak!!!

Aslında niyetimiz bir şeyler atıştırıp yan koyda alargada kalmaktı. Fakat denetim-gözetim olmayınca şansımızı deneyelim, dedik. Selimiye Girit Restoran'dan öğle suları çıkıp 20 knot esen rüzgarda orsa seyirle saat 17 civarı limana girdik. Turuncu giysili "mooring man"in gösterdiği yere birkaç denemeden sonra yanaştık. Deneme diyorum çünkü önce rüzgar kafamızı savurdu, sonra da günübirlik teknelerin gazabına uğradık. Tam tornistan tutmuşken azimle arkamızdan geçmeye çalışan tekneler yüzünden yeniden manevra yapmak zorunda kaldık. Yanaşma işleminin ardından "mooring man"e ne kadar ödeme yapmamız gerektiğini sorduk, "acele yok" cevabıyla biz de koy verdik...

Adayı bugüne kadar hiç böyle boş görmemiştik. Sanırım o yüzden denetim gevşemiş. İskelemizde yabancı bir tekne, sancağımızda ise Türkler var. Çok mutluyuz, en sonunda elin adasında 3 Türk yelkenlisi ve birkaç da Türk bayraklı guletle birlikteyiz. Demek ki
bizimkiler adaları dolaşmaya çıkmış :-))

Bu yaz adalara giriş sorunsuz olacak gibi...

Bilgilerinize sunulur, bilmem anlatabildim mi :-))

Sevgilerimizle...

(Telefonum çekmediği için bu mail'i yarın adadan ayrıldıktan sonra yollayabileceğim!)










25.06.2009


Selimiye-Bozukkale

Sevgili Kaptanlarım,

Datça'dan Selimiye'ye "vira bismillah" demiştik dünkü satırlarımızda... Lakin bir mola vermek gerekiyordu bulgur-cacık ikilisini tadabilmek ve sonra yüzerek eritebilmek adına! Hisarönü Körfezi'nin en meşhur koyuna demirledik, dantel gibi Bencik'e, yeşille mavinin göbeğine..

Selimiye'ye vardığımızda güneş batmak üzereydi. Meşhur Sardunya mı, yoksa usta denizci Çeto Kaptan'ın Girit Restoran'ı mı diye düşünürken oybirliği ile Girit dedik. Tabi bu kararımızda Sardunya'nın iskelesinde yanaşacak hiç bir yer kalmaması da etkin bir rol oynamıyor değildi hani!!!

Selimiye'ye birkaç yıldır uğramıyordum. Son gelişmeler şu yönde: Sardunya tonoz, belediye iskele yaptırmış. Kriz uğramış, dükkanları boşaltmış. Yerliden çok yine yabancı turist.












Demirimizi atıp Amerikalı yahudilerin Demirdöküm klimalı teknelerinin yanına yanaştık. Çetin Kent, nam-ı diğer Çeto Kaptan, "Sarıldım Minik Halatıma" adlı kitabında, miniminnacık yelkenli teknesinde kurt köpeği ile seyrini anlatan benim yaşlarımda bir denizcidir. Geçtiğimiz yıl Selimiye'de Girit Restoran-Pansiyonu açtı, Ankara'da tanıştığı Ayşe ile evlendi ve pek yakında Yusuf Reis adlı bebeklerine merhaba demek üzereler. Masalarında ya da iskelesinde Sadun Boro, Haldun Sevel gibi tanınmış simalara rastlamak çok olağan, ama bu isimler tabi ki sosyeteden değil, denizcilik camiasından :-)) Biz de el verseler diye bekleşiyoruz işte!


Mezelerimiz masamıza kondukça günlerdir açmışız izlenimi vermiş olmalıyız ki hizmet eden arkadaş kaç gündür denizde olduğumuzu sordu. Diyemedik Datça'dan geliyoruz diye!!! Asma yapraklarının altında yediğimiz tadına doyulmaz börtü böcük ve mezelerin ardından Selimiye'nin sevimli kıyısında dolaştık, teknemize dönüp çayımızı demledik, bir kere daha Türkiye'nin muhteşem doğasına şükrettik.


Sabah deniz faslından sonra taze köy ekmeği ile kahvaltımızı yapıp Çeto Kaptan'la vedalaştık. Saat 11 gibi nefis bir rüzgar eşliğinde orsa seyri ile Selimiye'den dönüş yolumuza başladık. Kararlıyız Kameriye Adası ile Koca Ada'yı sancağımızda bırakıp o dar koridordan, kayalıklara

toslamadan tramolalarla çıkacağız! Hazır komutuna bile gerek kalmıyor, zira yelkeni kasıp şöyle bir diklendiğimiz anda boşlamak gerekiyor. Neyseki ekip kalabalık da yoruldukça değişiklik yapıyoruz... Artık kaçıncı tramolayı atıyorduk hatırlamıyorum ama Germe koyu iskelemizde, Kameriye Adasını kıçımızda bırakmışken, ilham perim gelip de bilgisayarıma bakınca Girit'te unuttuğum aklıma geldi. Yazıktır, günahtır onca tramolaya, ne yapsak ne etsek, Marmaris'ten arabayla mı gitsek de alsak kararsızlığı ile "yelkenciyiz, genciz, dinamiğiz" nidaları atıldı ve "alesta kavança" komutuyla döndük gerisin geriye. 2 saatimize mal olsa da tüm seyirleri yapmış olduk. Züğürt tesellisi bu olsa gerek!


İkinci Selimiye çıkarmamızın ardından motor seyri ile koridoru yeniden aştık ve atabol kayalığına varmadan yeniden yelkenleri bastık. Hedefi Çiftlik Koyu koymamıza rağmen her zamanki gibi yine vazgeçip Bozukkale'ye vardık, bir başka nadide koyumuza, eski Loryma'nın surlarının yükseldiği limana... Kale surları doğa ile o kadar bütünleşmiş ki seyir halinde görebilmek neredeyse imkansız. Çok korunaklı bir koy olmasına rağmen meltem arkamızdaki vadinin içinden geliyor. Dışarıdan gelmesek fırtına var diyeceğiz, o kadar esiyor!

Gün batımı ile doğa bir kere daha hayran bırakıyor insanı kendine. Kızıllık dağlara, dağlar suya karışıyor, yeşiller, maviler, kırmızılar suda dansediyor. Huzur son safhada. Ah bir de açlık olmasa! Menümüz belli: Nohut-pilav. Zaten kumanyanın sonuna gelmişiz. Kala kala bir karpuz, bir de kavunumuz var. O da Marmaris yoluna!

Fonda Münir Nurettin Selçuk ezgileriyle Bozukkale'de bir günü daha deviriyoruz.

Bozukkale'den sevgilerle...


24.06.2009


Marmaris-Serçe-Symi-Datça

Marmaris'ten, Serçe'den, Symi'den, Datça'dan Selam Olsun,
Tüm Kaptanlara, Kaptanlarımıza,
Miçolara,
Denizcilere, Deniz severlere...

Yaz gelmiş, meltemler başlamış, yelkenler kelebek gibi denizlere karışmış...

Keyifli bir seyirle biz de Pazartesi öğlen Marmaris'ten "Vira Bismillah" dedik; bir baba-kız, bir baba oğul, bir Serap ve bir Deniz'le... Hedef Bozukkale: her denizci Türk delikanlısının rüyası, mangalda et.

Yalnız denizde mangalın saatini iyi ayarlamak lazım, akşam 8'den sonraya kalınırsa o eti yemek 11'den önceye nasip olmuyor. Anlaşıldığı üzere biz ne Bozukkale'ye varabildik, ne de etimizi 11'den önce yiyebildik! Fakat nefis yelken yaptık. Hava zaman zaman 20 knot'ları buldu, camadan vurduk. Serçe'ye girdiğimizde güneş batmak üzereydi.

Serçe Limanı bambaşka bir yerdir. İki yanındaki yüksek burunlar yüzünden giriş zor gözükür. İnsanın içini ürperten yüksek dağlar sudan dimdik çıkar. Kıyıdaki restoranın koya yerleştirdiği tonozlara bağlanıp kıçtan kara yaparsınız. Gün batımıyla gökyüzündeki her bir yıldızı keşfetme şansına sahip olursunuz. Hele ay da yoksa, o yıldızlar, deniz yıldızı olup suyu parlatırlar. İşte böyle bir manzarada her zamanki gibi tek Türkler olarak kıyıda mangalımızı yaptık, yabancılar restorandan dönerken yemeğe başladık. Tüm yol yorgunluğuna rağmen çayımızı kayan yıldızların eşliğinde içtik. Sevdiklerimizin kulaklarını çınlattık, onların da bu güzelliği yaşayabilmelerini diledik.


Sabah yolumuz uzun olduğu için 8'de kalkıp pırıl pırıl suya kendimizi attık. Keyifle yüzerken çıplak Almanları fark edip, ne me lazım deyip, teknemize kaçtık :-)) Yolluklarımızı hazırlayıp yola koyulduk. Hedef öğlene Symi'de olmak. Önceleri kolayımıza esen rüzgarla yelken yaptık. Adaya yaklaştıkça rüzgar iyice kesti, bir de şu Yunanlılar Poseidon'dan bahsetmezler mi!!! Şanlı Yunan bayrağını her zamanki gibi tersten toka ederek kaçak olarak limana giriş yaptık. Maalesef pek tekne olmadığı için şansımızı zorlamadan şöyle bir bakınıp adadan çıktık.

Avrupa Birliği 2 milyon Euro'cuğu bu adaların restorasyonu için verivermiş. Fena da etmemiş hani. Sarı tonlarında küçük küçük yapılar, begonviller, sardunyalar, rengarenk balıkçı tekneleri... Ada halkının kazancı teknecilerden olduğu için her türlü kolaylığı sağlıyorlar. Ancak bizdeki bayrak Türk olunca vizesiz girmemekte fayda olduğunu düşünüyoruz. Fazla bir esprisi olmasa da çimçim karidesi, minik ahtapotları, avuç içi kadar midye dolmaları adada bir gece geçirmeyi hakediyor! Biz paramızı Datça'da harcamaya kararlıyız :-))

Hava sakin olunca makarnamızı da seyir halinde yapmaya karar veriyoruz. Yanına biraz ton balığı, biraz yoğurt, bol sıvı, fonda da müzik.. Ooooh değmeyin keyfimize :-))

Saat 4 civarı Datça Limanına giriş yaptık, demirimizi attık. İyi ki de erkence girmişiz, bizim arkamızdan 2 gulet, 1 motor yat, 3 de yelkenli gelince limanda tek yer kalmadı. Limanın iç tarafında küçük tekneler, dışına doğru da bizler barınabiliyoruz. Bağlanma ücretli, bizden 40 TL aldılar. Elektrik ve su için 10 Lira ilave alıyorlar, ama her Türk genci gibi biz de pazarlıkla 40'a hepsini aldık :-)) Hava çok sıcak olduğu için brandamızı gerip gölgede sohbet ettik. Gün batımıyla şehri dolaşmaya çıktık.

Upuzuuuun bir sahil yolu. Midye tavacılar, dondurmacılar, restoranlar, incik boncukçular, kendilerini sokağa atmış, günün sıcağını atmaya çalışan yerliler ve turistler... Keyifli, sakin bir kıyı kasabası... Bira-midye dolma ikilisinin ardından kıyıda bulduğumuz araba restoranda ekmek arası mezgitle gecemizi tamamladık.

Bu esnada tam kameralık bir an da yaşadık. Limanda yabancıların havuzluğunda oturduğu bir yelkenli tekne, kıyıda pala bıyıklı göbekli bir Türk. Amca ellerini arkada birleştirmiş karadan denizdeki yabancı tekneye bakıyor! İşte Türk gerçeği dedirten bir an...

Sabah ilk iş rıhtımın hemen yanındaki plajda denize girdik, serinledik. Fırından taze taze çıkmış peynirli ve zeytinli poğaçalarımızı yedik, çayımızı içtik, kahvemize eşlik eden frigolamızın tadını çıkardık, seyrimize hazırlandık. Şu sıralar apazdan aldığımız rüzgarla Selimiye'ye doğru yol alıyoruz.

Her gün bir kaptan, iki mutfak ve 3 güverte sorumlusu ile hem çalışıyor, hem tatil yapıyoruz.

Hisarönü Körfezi'nden yaptığımız yayınımıza şimdilik son veriyoruz.

Hoşçakalın...



27.05.2009


Palamutbükü’nden Canlı Yayın

Kaptanlarım,

Sakin havalar sona erdi. Rüzgarlar, fırtınalar başladı. Aslında sizlere Gökova seyrimizi yazacaktım ama macera dolu günümüzü taze taze aktarmak istiyorum.

Sabah Okluk Koyu'nda sakin sakin otururken bir anda tekneyi Marmaris'e götürmeye karar verdik. Denizkızı Restoran'ın sahibi Mustafa Abi ve ustalarıyla helalleşip saat 10:30'da vira bismillah dedik. Hava raporu 4-6 poyraz gösteriyordu. Bizim için ideal yelken havası, dedik. Sanki daha önce tecrübe etmemişiz gibi hava raporlarına inandık. Siz siz olun tahminlere mutlaka 1 bofor ya da 10 knot ilave etmeyi unutmayın!

Saat 13:30'a kadar sıfır havada motor seyri yapıp 4-6 havayı aradık durduk. Arayan mevlasını da belasını da bulur, demiş büyüklerimiz! Baktık hafif hafif apazdan esmeye başladı. Bastık yelkenleri, hızımız ortalama 5.6 knot. Gökova İnce Burun'a kadar her şey güzeldi. İnce Burnu geçtikten sonra hava artmaya başladı. 15-16 hava 20-22'lere çıkınca dümen dinlemez oldu, vurduk camadanı. İyi ki de vurmuşuz. Havayla birlikte dalgalar da büyümeye başladı. Artık rüzgar orsaya dönmüştü. İçeri girip bir şey almak akrobatik hareketler gerektiriyordu. Koca 45 ft.lik teknenin burnu dalgalara girip çıktıkça üstümüz başımız sırılsıklam, Mersincik Adalarının saçak altını heyecanla bekler olmuştuk. Ama yanılmışız, yokmuş öyle bir şey! Adaları geçer geçmez hava iyice şiddetlendi, 30 knot sabit rüzgar, sağanaklarda 35-36'ya çıktı. İkinci camadanı da zor da olsa vurduk. İçeri fotoğraf makinamı almaya indiğimde Benhür'ün bağırmasıyla irkildim. "Hemen can yelekleriyle, can askısını al gel". Elimdekileri nereye fırlattığımı bilemeden kaptım malzemeleri çıktım yukarıya. Hava olmuş 42-43, sağanaklarda 45-46. Önce giyindik, sonra ana yelkenimizi mendil kıvamına getirdik. Rüzgarı önce apazdan, İskandil Burnu'ndan sonra da geniş apazdan aldık. Artık motorumuz da çalışır vaziyetteydi. Ne de olsa Knidos'a yaklaşıyorduk. Denizde her zamanki gibi bir biz, bir de gemiler! Saat 7 civarı Knidos Burnu'na geldik. Hava aynı şiddette, sağanaklar denizi kaldıra kaldıra üstümüzü aşıp geliyor, dalgalarda sörf yapıyor, hızımız zaman zaman 10 knot'a ulaşıyordu. Knidos Büyük Liman poyraza açıktır ama yine de restorana telefon açıp iskelede yer olup olmadığını sordum. Havanın kararmasına 1 saat kalmış, boş yere vakit kaybetmemek lazım. Yer yok! Bir sonraki liman Palamut Bükü, Knidos'tan kabaca 10 mil uzakta. İçeri girdikçe dalgalar azalıyor, ama sağanaklar aynı şiddette devam ediyor. Şimdi de kara kara ya orada da yer yoksa diye düşünüyoruz. Bu havada gece seyri hiç hoş olmaz. Saat 8'e doğru son burnumuz Divan Burnu'na vardık, son 1,5 mil. Rüzgar yine yön değiştirdi, orsaya geri döndü. Baş tarafa bağladığımız botumuz artık isyanlarda, kopardı bir tarafı uçuşuyor havalarda. Ona mı baksak, yelkenleri mi kapatsak bilemedik. Hızlı hareketlerle önce botu bir kere daha bağlayıp, hemen yelkenleri topladık. Havanın kararmasına son yarım saat. Yine zamanla yarışıyoruz. Sancağımızda iki tane havuz çeken trol teknesi, önümüzde limana girmeye çalışan küçük bir balıkçı ve biz!

Liman, L şeklinde küçük bir barınak. Direkleri görüyoruz ama yer var mı hala meçhul. Tüm hazırlıklarımızı yaptık. Usturmaçalar takıldı, koltuk halatları izbarçoları yapılıp koçboynuzlarına geçirildi, demir kapağı açıldı. Sadun Baba'nın kitabından aldığımız bilgiler doğrultusunda tali mendirekten uzak duruyoruz. İçeri girdiğimiz anda tam pruvamızda tek teknelik bir yer gördük, aynı anda da liman görevlisi genç bir arkadaş demir atıp gördüğümüz boşluğa bağlanabileceğimizi söyledi. İçeride hava hala estiriyor. Allah'tan sert bir manevrayla demirimizi atıp kıçtan kara bağlanmayı başarabildik. Tüm tekneler güvenlik önlemiyle baştan verilen halatlarla birbirlerine bağlanmış vaziyette. Sancağımızda Ruslar, iskelemizde Almanlar yine enternasyonal bir gece geçiriyoruz! Olsun varsın biz anlı şanlı Türk bayrağımızı dalgalandırmaya devam ediyoruz.

Liman Belediyeye ait, 30 TL karşılığı elektrik-su dahil bir gece konaklayabiliyorsunuz. Köy henüz tam anlamıyla sezonu açmamış, ancak belli ki hoş bir konaklama mekanı. Programımıza Palamut Bükü'nü de aldık. Bilginize!

Peki bu seyirde aklımızda kalanlar neler? Hava patlamadan önce mutlaka yelkenlerin alanını küçült (camadan vur), can yeleğini ve can askısını önceden giy, bir kaç dua ezberle, hava patlamadan tuvalete git ve karnını doyur yoksa ızdırap çekebilirsin :-))

Sağlıcakla kalın...

20.05.2009


Marmaris-Knidos


Sevgili Kaptanlarım,

Bir süredir ekiple seyirdeydik, yazamadım. Belki özlemişsinizdir seyir haberlerimizi :-)) Biraz günlük bilgi vereyim: hava harika, deniz tertemiz ve tabi ki koylarda yine tek Türk biz! Akşamları serince ama gündüzleri sıcak. Nefis yelken havası! Şu an ekip 15 knot rüzgarda 6.9 ortalama ile orsa seyri yapıyor. Rota: Akbük. Ben de sizleri daha fazla mahrum etmemek adına salonda çalışıyorum.

Kaptan: Candan ile Benhür
Anouk, Jeanneau Sun Odyssey 45
Rota: Marmaris-Knidos

12 Mayıs Salı günü kızımız elden geçti. Yelkenlerin iskotaları ile takılma yapan ana yelken makarasının yeri değişti, gıcırdayan farşlara çözüm getirildi, Benhür'ün icadıyla yeni çöp kovamız takıldı, motor kontrolleri yapıldı ve anemometremiz kalibre edildi, akşam saatlerinde dostlar da ziyaret edilip Gökova yoluna hazır olundu.

13 Mayıs Çarşamba sabahı 7:30'da kalkıp teknemizi bir güzel yıkayıp, depolarını da doldurup 9:30 civarı Marmaris'e bir süreliğine veda ettik. Öğle saatlerine kadar 2400 devir 5.8 knot ortalama hızla motor seyri yaptık. Saat 13 civarı çıkan 13-15 knot rüzgarla orsa seyrimize başladık. Ah bir de tramolaya ihtiyaç duymadan düz bir rotada gidebilsek! Saat 16:30 gibi Symi adası'nın arkasına düşen darboğazdan geçmeyi başardık. Başardık diyorum çünkü biz tramolalarla cebelleşirken 1 yolcu gezisi, 1 katamaran, 2 'de yelkenli yatla çapariz vermemeye çalıştık! Eh iki kişiyle hızlı ve sürekli tramola atmak takdir edersiniz ki oldukça zor oluyor! Bir başka dikkatimi çeken konu ise karşıdan gelen teknelerdeki yabancı denizcilerin mayolarıyla oturması, bizim ise üzerimizde polar üstü mont, kafalarda da bere olması. Ya yaşlanıyoruz, ya da bu adamlar çok ateşli!!! Tabi bu işin şakası, biz rüzgarı karşıdan alırken, onlar pupa seyir yapıyorlardı. Kazasız belasız Yunan Adalarını arkamızda bırakarak 285 derece rotayla Knidos'u hedef aldık. Saat 18 civarı rüzgarsızlıktan yelkenlerimizi indirip yeniden motor seyrine başladık. Acaba hava kararmadan Knidos'a giriş yapabilecek miydik? Eğitimlerimizde hep söylediğimiz "ilk defa yanaşacağınız bir koya mutlaka gündüz giriş yapınız" cümlesinin akıbeti ne olacaktı?

Zamanla yarışımız başlamıştı! Sadun Baba'nın kitabından Knidos Büyük Liman'ın girişiyle ilgili yazdıklarını güneş batana kadar ezberlemiş, sayıklar olmuştuk: "Güney Mendireğinin ucuna 25-30 m. kadar yakın geçilirse, 20-25 m.lik derin su izlenmiş olur. Limana girerken tepedeki fener kulesi görülüyorsa su altındaki mendireğin taşları üzerine gidiyorsunuz demektir!" Neticede güneş battı. Dümende ben, pruvada projektörüyle Benhür. Mümkün olduğu kadar girişte iskele tarafa yakın gidiyorum. Demirleme fenerleriyle tekneleri ve kıyıdaki restoranı izler konumdayım. Ancak teknelerin bordalarını göremiyorum, herhalde hepsi tekneyi terk edip restorana gitmiş diye düşünürken bir anda ayılıverdim: Mendireğin üzerine doğru gidiyorum! Hemen dümeni toparlayıp, hızımı iyice düşürerek girişe yöneldim. Hava süt liman. Belli ki nefis bir koy. Baktık bir iskele, tekneler bordalamış, birkaç tane de alargada.. Restorana çıkmak lazım. Gezelim görelim, fiyatlarda anlaşalım, ekipleri götürdüğümüzde onları mutlu edelim. Fakat gelen giden yok, tek müsait yerde de bir bot bağlanmış. 15 dakika projektör açıp kapayınca Yasin koşarak geldi. Bordaladık, bilgi aldık, Kupa finalinin son 3 dakikasını seyrettik, sabah erkenden yola koyulmak üzere yatağımıza yattık...

Knidos'la ilgili bazı bilgileri paylaşmak isterim. Denizi pırıl pırıl. İskele restorana ait diye düşünürseniz yanılırsınız. Sabah 10'da içmekten burnu kızaran, kaptan şapkalı bir muhtarlık görevlisi 25 TL'nizi kesiyor. Demir atabileceğiniz noktalarda dip eriştelik. Knidos'u denizden geçerken güneşi çok batırdık ama tahminimce karadan batırmak ayrı olmalı. Mutlaka görülmeli!

Sabah 7:30'da kalktığımızda manzaradan başımız döndü. Göl gibi ama pırıl pırıl bir su, çevrenizde tarihi harabeler! Ve maalesef tam bizim bordamızda enerji toplarını kaldırmaya çalışan 4 kişi! Ayrılacağız ama halatları çekemiyoruz. Benhür iskeleye atlasa o enerji topları patlayacak haberleri yok. Cumhur Hoca, yanında iki yabancı arkadaş ve belli ki hayatının ilk yoga tecrübesini yaşayan, afallamış, çokça yorgun ve biraz da "ne işim var burada" diye bakan bir Türk! Hoca heyecanla "meraklıysanız buyurun" dedi ama biz halatları almayı tercih ettik haliyle :-))

Knidos'u hep teğet geçerdik, geç de olsa keşfettik. Şimdi sıra sizde, ya siz ne zaman bu keyfi tadabileceksiniz?







15.05.2009

Göcek-Ekincik-Marmaris

Kaptan: Candan ile Benhür
Anouk, Jeanneau Sun Odyssey 45
Rota: Göcek-Ekincik-Marmaris

9 Mayıs Cumartesi sabahı kızımıza doğru yürürken uzun zamandır ilk defa baş başa bir seyre çıkacağımızı düşünüp keyifleniyorduk. Ne var ki bir de baktık ki teknenin üzerinde biri var, hem de fotoğraf çekiyor! Aaa bizim eski Ankaralı yeni Fethiyeli Kaptanımız, elinde fotoğraf makinası bizi bekliyor! Madem gelmiş eli boş yollamayız, dedik, yaptık hemen programı. Ama önce temizlik! Kızımızı alladık, pulladık, farş tahtalarına kadar sökerek tam bir bahar temizliği yaptık. Hemen akabinde de Kaptanımızı direk tepesine yollayıp çekime başladık. Yok öyle bizden kurtuluş :-))

O geceyi Boynuzbükü'nde geçirdikten sonra Pazar öğlene doğru Kaptanımızı Marin Turk'e bırakıp bastık yelkenleri. Hava nefis, lakin bilen bilir Göcek içerisinde rüzgar dört döner, tam rotayı tutturursunuz dirise eder, haydi tramola! Bir türlü çıkamıyoruz içeriden. Yelkenciyiz ya öyle kolaya kaçıp motor da basmıyoruz. Neyse sonunda attık kendimizi Körfeze. Zannetmeyin ki Körfez'de hayat toz pembe! Rüzgar geliyor mu tam karşıdan. 4 tramola ve su gibi akan saatlerin sonunda zor da olsa Peksimet'i dönebildik. Bu sefer de rüzgar kesti! Dalyan'a kadar mecburen tır tır motora kuvvet yol aldık. Sonra yine yakaladık rüzgarı, bastık yelkenleri. Ekincik My Marina'ya yanaştığımızda hava kararmak üzere, saat ise sekiz buçuktu. Toplamda 20 mil yapmış, 4 saatlik yolu 8 saatte almıştık!

My Marina, Dalyanlı bir şahsa ait inanılmaz keyifli bir yer. Önce restoranı yapmış, sonra iskelesini, en sonunda da iskelenin uzantısını. İsmine bakıp da marina olarak değerlendirmeyiniz. Fakat değme marinaya taş çıkartır. Biraz iddialı gelecek ama Port Göcek'ten sonra gördüğüm en güzel bağlanma yeri diyebilirim. Bu kadar mı estetik, bu kadar mı detaycı olunabilir? Her ayrıntıda denizciliği hissedebiliyorsunuz. Daha önce Ekincik'e gitmiş ancak alargada kalmıştım. Kısmet Pazar gecesineymiş. Beton T iskele, tonoz, palamar hizmeti, restoran, duş, su, elektrik mevcut. Bağlanma için ücret talep etmiyorlar. Restoranda yemek yerseniz elektrik-su bedava, yok yemezseniz kullanıma bağlı bir bedel ödüyorsunuz. Fakat hizmet o kadar etkileyici ki karşılığını zaten ödemek istiyorsunuz. Bir ilginç husus da tuvalet ve duşlar. Sanki hamama giriyorsunuz, ayakkabılar çıkıyor, takunyalar giyiliyor! Tertemiz, pırıl pırıl.. Neyse daha anlatmayayım, yaz programımıza aldık bizimle gelenler yaşayacaklar!

11 Mayıs Pazartesi öğlene doğru yine 20 millik seyrimize başladık. 13-15 knot rüzgar hızıyla başlayan seyrimiz Yıldız Adası'na yaklaşırken bir anda kalıverdi. Allah'tan çok uzun sürmedi bu ayrılık, adayı geçer geçmez yine aynı şiddette başladı. Bizim de kaderimizde rüzgarı hep karşıdan almak var galiba! Yine tramolalarla Marmaris'e varmaya çalışıyoruz. Rüzgar sağanaklarda 24-25 esmeye başladı, fakat karadan estiği için dalga kaldırmıyor. Keyfimize diyecek yok hani. Tekne bir o yana bayılıyor, bir bu yana! Albatros Marina'ya vardığımızda yine hava alacakaranlıktı, ama rüzgar dinmişti. Çıktık karaya, karıştık yabancıların arasına! Şaka yapmıyorum, geçen 3 kişiden 2'si yabancı.. Benim üzerimde polar, onlarda askılı bluz. Ben mi yaşlandım, onlar mı yanmış çözemedim :-))

Bir sonraki anlatımım Marmaris-Knidos, Knidos-Gökova olacak. Sizleri çok sıkmamak adına mümkün olduğunca kısa yazmaya özen gösteriyor, ancak bu kadar başarabiliyorum :-))

15.05.2009

Gökova Okluk Koyu'ndan Canlı Yayın

Kaptanlarım,

Nerelerdesiniz? Koylarımızı istila etmiş yabancılar, haberiniz yok. Elin Almanı, İngilizi, Fransızı, hatta Yeni Zelandalısı bile denizlerimizi dolaşmaya gelmiş, fakat bizden başka tek Türk yok! Anlı şanlı Türk bayrağımıza rağmen dün yanımıza yanaşan Avustralyalılar hangi memleketten olduğumu sordular. "Benim memleketimi geziyorsunuz" dedim, pek bir şaşırdılar. Galiba Türklerin denizciliğini hatırlatmak gerekiyor!!!

Buralarda doğa bir başka... Kırmızısından sarısına, beyazından moruna toprak her renk çiçek açmış, deniz pırıl pırıl, hava nefis, rüzgar deseniz 15 knot'ı geçmiyor, dalga yapmıyor, tam yelkenlik. İnanın bahar gibisi yok. Doğayla birlikte siz de yenilendiğinizi hissediyor, yaşamdan bambaşka hazlar alıyorsunuz.

19 Mayıs tatili sebebiyle kızımızı Gökova'ya getirmemiz gerekiyordu. Hem tekneyi tanıyalım -bildiğiniz üzere bize pek fırsat kalmıyor!-, hem de rutin bakımını yaptıralım diyerekten seyrimize 9 Mayıs Cumartesi günü başladık. Rotamız Göcek-Ekincik, Ekincik-Marmaris, Marmaris-Knidos, Knidos-Gökova Okluk koyu şeklinde gerçekleşti. Notlarımı sizlerle de paylaşacağım. Bunu bir girizgah olarak değerlendiriniz. Ve tabi ilgilenmiyorsanız lütfen bildiriniz, verdiğim rahatsızlık için de özrümü kabul ediniz :-))

Birkaç fotoğraf da ilave edip bu güzellikleri sizlere de yaşatmak istedim.

Gün içerisinde yeniden birlikte olmak üzere, Okluk Koyu'nda sabah yayınımızı sona erdiriyorum.